Ağustos 28, 2009

6.5 + 8


Mehmet Topuz için veremediği paralar içinde kalmış olacak ki, sonunda verdi kurtuldu. Önce Köybaşı için 6.5 sonra da Tabata için 8. Hepsi de aynı kulübe. İbrahim Kızıl'dan mutlusu yoktur sanırım. Çaresiz, kapına dayandı mı sonuna kadar sömüreceksin düzen böyle. Riquelme, Van Der Vaart derken kaldı mı Tabata'ya. Sahi Galatasaray, Elano'nun bonservisine ne kadar vermişti? Allah bu Anadolu Kulüplerinin eline düşürmeye görsün, soyup soğana çeviriyorlar. Yıldırım Demirören'in son sezonu hayırlı olsun, bundan sonra Antep'te omburdsman olarak görmek istiyoruz onu...

Ağustos 24, 2009

Kuzgunlar ve Leşler

Yıllar önce senin kapattığın defterlerin, hiç alakasız birileri tarafından açılmak istenmesi ne tuhaf.. Ne batıyor ki bu insanlara anlamıyorum.. Neden herkesin sizler gibi olamayacağını anlayamıyorsunuz? Uyan, işe git çalış, eve gel yat üzerine kurulu olmayan hayatlar da var bu dünyada. Ne diye size benzetmeye çalışıyorsunuz her yaşamı? Normalleştire normalleştire leşlere döndürdünüz. Kuzgunlarla başedilmez ya sizi allaha havale ediyorum.

Nihat'ı Bekleyen Tehlike

Tam bir hafta önce joker'in kaleme aldığı bir yazı ve bugün şimdi tüm gazetelerde Nihat tartışılıyor. "Kuru Kahveci" bile demişler ki artık bu kadarına da pes diyorum. Para için çekilir miydi be ademoğlu?


Bu satırların yazarı için futbola değer katan ve güzelleştiren her oyuncuyu, her hareketi, her kurumu, her insanı, her olayı takdir etmek boynunun borcudur. Hele ki bazı özel oyuncuların onun için değeri büyüktür. İşte Nihat da onlardan biri.

İspanya futbolunu takip eden bendeniz, çoğu zaman bahis yazılarının kurgusunu Nihat’ın üzerine kurmuştur. Nihat varsa karşı takımın durumu zordur. Nihat yoksa Nihat’ın takımının işi zordur. Bizler bazen takdir etmeyi unuturuz. Sırf gözümüzün önünde olmadığı için bazı başarıları da kolay alkışlar geçeriz. Dile kolay 23 yaşında gurbete gidip de gittiği ülkede yılın futbolcusu seçilmek her ademoğluna nasip olmaz bu hayatta. Her ademoğlu da bu başarıları özümseyemez bünyesinde. 7 sene boyunca uzaktan gururla izledik Nihat’ı. Önce San Sebastian’ı tanıttı bize. Ardından Villarreal’i. Pires’le cafe’de oturan o olgun adam gün geldi İstanbul’a dönüşünü yaptı.

2005 yılında en çok konuşulduğu zamanlarda, transferde Chelsea Barcelona kulüpleri ile birlikte adı anılırken 6 ay sürecek bir sakatlık O’nu en az Sociedad kadar muhafazakar bir takıma göndermişti. Kimbilir belki de o sakatlık olmasa Nihat’ın kariyeri başka bir şekilde yazılacaktı. İster para için değin ister memleket özlemi, Nihat yuvasına döndü. Tehlike bunun neresinde derseniz. Geçen sezon sakatlığından dolayı çok az maç yapmış bir Nihat var ortada. Form tutması tabi ki zaman alacaktır. Fakat bu zaman zarfında daha sinirli bir Nihat izleyebiliriz. Üstelik artık kendi takımında lider olma vasfıyla oynayacak ve ister istemez İspanya kariyerini de üzerinde taşıyacak. Bu kariyer öyle bir şey ki bir etiket gibi üzerine yapışabilir insanoğlunun. Olumlu kullanabilirse amenna. Ama eğer Beşiktaş takımı için işler yolunda gitmezse, sahada istediği topları alamayan ve arkadaşlarına el kol hareketleri yapan Nihat’ın bir diğer yüzü kibirli yüzü sahneye çıkabilir. Nihat’ın belki ayarlamakta zorluk çekebileceği fazla ağabeylik halleri, Beşiktaş’ın yabancı futbolcularının hiç de hoşuna gitmeyecektir.

Tekrar başa dönersek, bu satırların yazarı gelmiş geçmiş faal en büyük Türk futbolcusunun golleriyle yıllarca ayağa fırladı. Buna rağmen ne yazık ki Türkiye’de onu izleyeceği için mutlu mu değil mi henüz karar verebilmiş değil. Bazı şeyleri o kadar çabuk tüketiyoruz ki buna kendimiz bile şaşırıyoruz buralarda. Öz be öz bizden olan ama üzerinde La Liga etiketi taşıyan bu ademoğlunu önce anlayalım ve sabırla bekleyelim. O bizden biri, etiketi ne söylerse söylesin…

Not: Bu yazının başlığı “Beşiktaş’ı bekleyen büyük tehlike; Nihat”tı ilk önce, fakat yazı öyle bir hale geldi ki önemsediğimin Beşiktaş değil de Nihat olduğunu anladım. Bir futbolcuyu sevmek böyle oluyor işte…

Ağustos 23, 2009

3.2 mi 4.0 mı?

Dün gece maç bitti, deprem oldu bizim buralarda. Meğerse maçın oynandığı yermiş merkez üssü. 3.2 Buca. 4-0 Buca. Maçtan önce "Mehmet Batdal'ın daha az bencil olması ve savrukluğunu üzerinden atmasıyla kolay pozisyona gireceklerini düşünüyorum" demişti joker. 2 gol Batdal'dan. Birileri çıkıp Kocaelispor Paf takımıyla çıktı ama demesin. Nasılsa cevabı ilerleyen haftalarda alacağız.

Diğer iki İzmir temsilcisine nazaran Bank Asya birinci ligine çıkan Bucaspor'un en büyük avantajı, kadrosunu korumuş olmasıdır. Yaz dönemi, kulüp için para yönünden tabi ki sıkıntılı geçti. İlk 11'de mücadele eden takımın bel kemiği Cenk, Veli, Türker, Erkan gibi oyuncuların takımla yeni sezonda da olup olmayacağı sezon hazırlıkları başlamadan önce ege gazetelerinin manşetlerini süsledi. Geçen sezonki şampiyon ve rekorlar kıran kadrodan tek fire sol açıkta oynayan Erkan Taşkıran'da yaşandı. Geçen sezon kurulan o kadronun oynadığı ligin çok üstünde olduğunu gerek ligi domine etmesiyle gerek de gol rekoru kırmasıyla görmüştük. Şimdi o kadronun üstüne eklenen Yunus Altun ve Serkan Yanık gibi iyi ofansif transferler Bank Asya Ligini kaldırabilecek düzeyde bir kadro oluşmasını sağladı takımda. İzmir'de oturmanın avantajıyla geçen sezon birçok maçını canlı takip edebildiğim Bucaspor için şunu rahatlıkla söyleyebilirim; eğer Bank Asya liginde oynamanın heyecanını çabuk atlatırlarsa, (ki bu akşam maçları tüm Türkiye'ye canlı yayınlanacak ve bi anlamda ülkenin huzuruna çıkacaklar) istikrarlı sonuçlar alan evinde yenilmez bir Buca izlemeye hazır olun derim ben.

İzmir'in üvey evladı Buca, yakında manşetlerde hakettiği değeri alacaktır.

Ağustos 22, 2009

Tiltim geldi



En çok neyi özlüyorsun şu hayatta deseler, tilt oynamayı derim. Biz tilt deriz de gavurlar pinball. Evin bir odasını tilt makineleriyle döşemek çok mu fantastik. Birinde "game over" yazınca öbürüne geçersin. Nasılsa attığın para kadar oynamaya hakkın var.

Tilt makinesi alacak parayı bulana kadar Astoria ya da Agora ile idare edeceğiz. Evet evet Agora'da da varmış tilt makinelerinden, o gün neden hiç aklıma gelmedi ki???

Blogum oldu


Artık bir blogun olsun da yazılarını okuyalım dedi bir dost. Karışık işler, uğraşamam dedi joker.

Blogum doğdu, meğer hevesliymişim